Olumsuz Çocukluk Yaşantıları

OLUMSUZ  ÇOCUKLUK YAŞANTILARI 

 

Olumsuz çocukluk yaşantıları (OÇY); kamu sağlığı, eğitim, çocuk mahkemeleri, ruh sağlığı, pediatri, ceza sistemi ve hatta iş dünyası için bile çok önemli bir terim haline gelmiştir. OÇY çalışması –muhtemelen hiç duymadığınız en önemli halk sağlığı çalışması- San Diego’daki  bir obezite kliniğinde ortaya çıktı. San Diego’da Kaiser Permanente’de Koruyucu Hekimlik Bölüm Başkanı Dr. Felitti, 1985 yılında, kendisini hayrete düşürecek şekilde son beş yılın her yılında neden obezite kliniğindeki insanların yarısından fazlasının ayrıldığını anlayamadı.

Felitti etkileyici bir doktordu. Klinik büyük yatırımların yapıldığı güzel br klinikti. Hasta potansiyeli de çok iyiydi. Tüm bunlara rağmen 1980’de obezite kliniğine başlayan hastaların %50’si tedaviyi yarım bırakıyordu. Ve bu durum Felitti’yi delirtiyordu. Her ayrılan hastayı merakla gözden geçirdiğinde gördükleri onu daha da şaşırttı. Çünkü programdan ayrılan hastaların hepsi kilo veren hastalardı. Bu başarıya rağmen ayrılıyorlardı. 135 kilo olan insanlar 45 kilo kadar zayıfladıkları halde neden bırakıyorlardı?

Başarılı bir program oluşturmaya çalışırken neden bozulduğunu bulmaya kararlıydı. Gizem, Kaiser Permanente’nin San Diego bakım programının 17 binden fazla üyesine yönelik önleme ve hastalığın kontrolü için merkezlerden araştırmacıların katıldığı 25 yıllık bir maceraya dönüştü. Bu macera çocukluktaki olumsuz deneyimlerin çok yaygın olduğunu ortaya koydu. Bu deneyimlerin hepsi kronik hastalıklarla uğraşıyor ve milyarlarca dolar harcıyor.

Felitti 1985’te tedaviyi bırakanların kayıtlarını derinlemesine incelemeye karar verdi. Birkaç sürprizle karşılaştı: Ayrılanların hepsi normal kiloda doğmuşlardı ve ilerleyen birkaç yılda kilolu değillerdi. Ama bu bilgiler gizemin çözülmesine yardımcı olmadı. Felitti ayrılanlardan birkaç yüz kişiyle yüz yüze görüşmeye karar verdi. Herkese standart olan soru seti kullandı. Haftalarca, hiç beklenmedik bir soru, hiçbir ipucu, açığa çıkan hiçbir durum olmadı.

Felitti bir gün, başka bir grup obezite programı hastalarıyla başka bir dizi soru çalışıyordu: "Doğduğun zaman kaç kiloydun? Birinci sınıfa başlarken kaç kiloydun? Liseye başlarken kaç kiloydun? Evlendiğinde kaç yaşındaydın? Cinsel olarak kaç yaşında aktif oldun?"

Cinsel aktivite sorusunu sormamdan rahatsız oldu. Ona seksüel olarak ne zaman aktif hale geldiğini sorduğumda rahatsız olduğunu hatırlıyorum. Doktor olmamıza, vücut parçalarını incelememize rağmen ve eğitim vermemize rağmen bazı vücut parçaları hakkında hastalarla konuşurken destek vermek gerekiyor. ‘İlk cinsel ilişkiyi yaşadığında kaç yaşındaydın?’ sorusu yerine ‘İlk cinsel deneyimini yaşarken kaç kiloydun’ diye sordum. Kadın ’18 kilo’ diye cevapladı. Felitti, duyduğuna inanamadı ve soruyu yanlış sorduğunu düşünerek tekrarladı. Kadın gözyaşlarında boğularak aynı cevabı verdi ve ekledi: “Dört yaşında babamla birlikte olduğum zamandı.” Felitti birdenbire ne olduğunu anlamıştı.

“Düşündüğümü hatırlıyorum. 23 yıllık çalışma hayatımda karşılaştığım ikinci ensest vakasıydı. O an bu bilginin ne işime yarayacağını bilmiyordum. Yaklaşık 10 gün sonra aynı şeyle karşılaştım. Çok rahatsız ediciydi. Her iki kişiden birisi çocukluğundaki cinsel istismar hakkında bilgi veriyordu. Bu doğru olamaz sanıyordum. Eğer doğru olsaydı insanlar bilirdi. Birileri tıp fakültesinde bana söylerdi.”

Felitti ve arkadaşları kendileriyle görüşen 286 kişinin, en çok çocukken cinsel istismara uğradıklarını buldular. Bu onlara çok şaşırtıcı geldi. 23 yaşında tecavüze uğrayan bir kadınla yaptıkları mülakat sırasında pazılın en önemli parçası yerine oturdu. Kadının saldırıdan sonra 105 kilo aldığını öğrendiler.

“Bu soruyu sormak benim için teşekkür gibi oldu. O (kadın), aşağıya halıya doğru baktı ve mırıldandı: Aşırı kilolu olmak gözden kaçmaktır ve benim böyle olmaya ihtiyacım var.”

Felitti o karşılaşma sırasında bir şey fark etti. Bu önemli bilimsel ayrıntı bazı doktorlar, psikologlar, halk sağlığı uzmanları ve yasa yapıcılar tarafından henüz kavranamadı. Obez insanlar Felitti ile görüştüler. Onlar 150, 200, 250 kiloydular ama bunu problem olarak görmüyorlardı. Onlara yemek bir çözüm olmuştu. Öyle ki; yemek, endişe, korku, öfke ve depresyonlarını yatıştırıyordu. Alkol, sigara veya uyuşturucular gibi çalışıyordu. Yemedikleri zaman anksiyete, korku ve depresyonları da artıp dayanılmaz oluyordu. 

Tecavüze uğramış olan bu kadın, kilolu olduğunda, erkekler için görünmez gibi hissediyordu. Sıska bir çocuk olduğunda o adamdan dayak yiyordu. Şişman olmak onu güvende tutuyordu, yüzlerce kilo aldığında kimse onu rahatsız etmiyordu.

Bu durumda olan başka bir kadın… Babası 7 yaşında ona tecavüz ettiğinde 9 yaşındaki kız kardeşi aynı şeyi  yaşamıyordu çünkü o şişmandı. Obez olması onu koruyordu. Kilo kaybettiklerinde onların anksiyeteleri , depresyonları ve korkuları dayanılmaz düzeyde artıyordu. 

Felitti o zamanlar bunu bilmiyordu ama bu çalışmanın daha önemli sonuçları oldu. Dünyadaki yüzlerce insan hayatları hakkında daha çok anlamaya başladılar. Bu insanlar biyokimyasal yöntemleri kullanarak –aşırı alkol, hap, yemek, seks, sigara, şiddet, heyecanlı sporlar- yoğun korku, anksiyete, depresyon ve öfkeleriyle başa çıkmaya çalışıyorlardı.

Bütün bulduklarıyla  Felitti 1990’da, Kuzey Amerika Obezite Derneğinde çalışmalar yapan çoğu psikolog ve psikiyatrlardan oluşan üyelerine bir konuşma vermek için Atlanta’ya uçtu. Seyirciler sessizce ve kibarca dinledi. Bitirdiğinde uzmanlardan biri ayağa kalktı ve ona ateş püskürdü. ‘’Bu hasta ifadelerinin, başarısız hayatlarının üstünü kapatmak için kullandıkları açıklamaların, bu konularda  daha aşina olanlarca genelde anlaşılmış olduğunu ve benim hastalarıma inandığım için saf/naif olduğumu söyledi!’’

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerinde bir epidemiologist olan Dr. David Williamson yemekte, aklı karışan Felliti’nin yanına oturdu. Williamson’un ilgisini çekti ve Felitti’ye doğru eğilerek ‘’ Birkaç yüz insandan oluşan bir çalışma için insanlar her zaman bir hata bulurlar” dedi.  Felitti bu düşünceye katılmıyordu. ‘’Orada genel nüfusun binleri ve obezite programı gibi bir alt kümesi olmasa belki...’’ Ona dönerek, ‘’Bu bir sorun değil’’ dedi Felliti.

Williamson, Hastalık Kontrol Merkezi’nde küçük bir grup araştırmacıyla tanıştırmak üzere Felitti’yi merkezine davet etti. Bir tıbbi epidemiyolojici olan Dr. Robert Anda’da aralarındaydı. Eğer Felitti bir TV gösteri programında dik oturup kalkan, ve kişisel duygularını kontrol eden bir bilge ve görkemli başhekim modeli sergilese, Anda’da da koltuklara çöken, kolayca gülen, şakalaşan, ve herkesin bunu görmesi için kalbi açık atılgan,genç, parlak araştırmacı olurdu.

Anda; kariyerine bir hekim olarak başladı. Fakat epidemiyoloji ve halk/toplum sağlığı ilgisini çekti. Felitti ile tanıştığında depresyonun ve umutsuzluk duygularının koroner kalp hastalığını nasıl etkilediğini okuyordu. Depresyon ve umutsuzluğun rastgele olmadığını fark etti. ‘’Daha derine inmeyle ilgilendim çünkü onları üreten davranışların altında bir şey olması gerektiğini düşündüm’’ diyor Anda.

San Diego’daki Kaiser Permanente, büyük bir çalışma yapmak için mükemmel bir yerdi. Her yıl 50,000 den fazla üye kapsamlı bir tıbbi değerlendirme için bu bölüm aracılığı ile geliyordu. Önleyici Tıp Anabilim Bölümü’ne gelen herkes fizik muayeneden geçmeden ve tam kapsamlı laboratuar testleri yapılmadan önce detaylı bir biyopsikososyal (biyomedikal, psikolojik, sosyal) tıbbi anket doldurdu. Bölüme gelen 26,000 kişiye Felitti ve Anda iki dalgada ‘’ Çocukluk olaylarının yetişkin sağlığını nasıl etkileyebileceğini anlamak için bize yardımcı olmakla ilgilenip ilgilenmediklerini’’ sordular.  Bunlardan 17,421 i kabul etti.

Yeni travma odaklı soruları eklemeden önce Anda, çocukluk travmasını öğrenmek için araştırma literatüründen ve Felitti’nin orijinal çalışmasında belirtilen sekiz çeşit ana hastalığı ve bunların diğer araştırmacılarca yapılan bireysel çıkarımlarını 1 yıl boyunca incelemiştir. Bu sekiz tür üç çeşit istismarı kapsamaktadır. Cinsel, sözlü ve fiziksel. Ve beş çeşit aile disfonksiyonunu... Akıl hastası ya da alkolik bir ebeveyn, aile içi şiddet kurbanı bir anne, hapse girmiş bir aile üyesi, boşanma ya da terk edilme sebebiyle bir ebeveynin kaybı. Daha sonra duygusal ve fiziksel istismar eklenmiş ve toplamda 10 tane olumsuz çocukluk deneyimleri OÇY’ler oluşmuştur. 

İlk anketlere 1995 yılında başlanmıştır ve 1997 yılı boyunca daha sonraki on beş yıldan fazla sürede katılımcılarla devam etmiştir. ‘’Yayınladığımız her şey 17,421 kişiden oluşan temel anketten geliyor’’ diyor Anda. Aynı zamanda insanların uzun süre takip edilmesiyle öğrenildi diyor Anda.

Anketlerin ilk sonuçlarının gelme zamanında Anda Atlanta’da evindeydi. Akşam geç saatte bilgisayarından bağlanarak sonuçlara baktı ve şaşkına döndü. ‘’ Ağladım’’ dedi. ‘’Ne kadar çok insanın acı çektiğini gördüm ve ağladım.’’

Bu çalışma, araştırmacıların sadece bir tanesinin sonucuna bakmaktansa, travmaların çeşitli türlerinin etkilerine baktıkları ilk çalışma oldu. Çıkan veriler akıl almazdı.

İlk şok edici veri: Çocukluk travması ile yetişkin kronik hastalığının başlamasının yanı sıra akıl/ruh sağlığı, hapiste geçen zaman, işe gidememe gibi iş sorunları arasında doğrudan bir bağlantı vardı.

İkinci şok edici veri: Çalışmaya katılan yetişkinlerden yaklaşık üçte ikisi olumsuz çocukluk deneyimlerini bir ya da birden fazla türde yaşamıştır. Bunlardan %87 si iki veya daha fazla türde yaşamıştır. Bu bize örneğin alkolik babası olan birinin muhtemelen fiziksel ve sözlü istismara maruz kaldığını gösteriyordu. Diğer bir deyişle, OÇY’ler genellikle ayrılarak/soyutlanarak olmuyordu.

Üçüncü şok edici veri: Olumsuz çocukluk deneyimleri arttıkça yetişkin olarak tıbbi, ruhsal ve sosyal problemler olarak risk de artıyordu.

Bunu açıklamak için Anda ve Felitti OÇY’ler için bir puanlama sistemi geliştirdi. Her bir çeşit olumsuz çocukluk deneyimi bir puan sayıldı. Geçmişinde bir tane bile olumsuzluk yaşantısı yoksa OÇY skoru 0 olur. Eğer birisi çocukluğunda binlerce kez sözlü olarak istismar edilmişse ama başka bir olumsuz deneyim yaşamamışsa OÇY skoru 1 sayılır. Eğer bir kişi sözlü istismar edilmiş, akıl hastası bir anneyle yaşamış ve alkolik bir babası olmuşsa OÇY skoru 3’dür.

OÇY skorunun 4’ler civarında olması işi ciddileştirir. OÇY’leri 0 olan biriyle karşılaştırıldığında OÇY’leri 4 kategoride olanların yüzde 240 büyüklüğünde hepatite yakalanma, yüzde 390 oranında daha fazla obstrüktif akciğer hastalığı( amfizem veya kronik bronşit) ve cinsel yolla bulaşan hastalığa yakalanmada yüzde 240 daha büyük risk taşır. 

Onlar,  2 kat daha fazla sigara kullanmaya eğilimlidirler, muhtemelen 12 kat daha fazla intihar girişiminde bulunabilir, 7 kat daha fazla alkolik olma olasılığı ve 10 kat daha fazla olabilecek enjekte edilebilir madde kullanırlar.

Yüksek OÇY skoru olan insanlar şiddet, birden çok evlilik, daha fazla kırık kemik, daha fazla ilaç reçeteleri, daha fazla depresyon, daha fazla bağışıklık sistemi hastalıkları ve daha fazla işe gitmeme eğilimi içinde olurlar.

Son 14 yılda , Dr . Robert Anda , Vincent Felitti ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri araştırmacıları Amerikan Tıp Derneği Dergisi'nde ve Amerikan Önleyici Tıp Journal gibi prestijli emsal gösterilmiş dergilerde Olumsuz Çocukluk Deneyimleri Çalışması hakkında 60'dan fazla makale yayınlamışlardır . Diğer araştırmacılar çalışmalara 1500'den fazla kez başvurmuşlardır. Anda ve Felitti yüzlerce konuşma yapmak için ABD , Kanada ve Avrupa’yı dolaşmışlardır.

Cincinnati Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim’den ve Cincinnati Çocuk Hastanesi Tıp Merkezi'nde Güvenli ve Sağlıklı Çocuklar için Mayerson Merkezi direktörü ve profesörü Dr. Frank Putnam onların yaptığı bu araştırmaları " manzara değişti " şeklinde yorumlamıştır. " Bu araştırmalar manzarayı değiştirdi çünkü yaygınlaşan OÇY’lerin, tedavisi son derece masraflı olan büyük sayıda halk sağlığı sorunlarını ortaya çıkardığı bulundu: Depresyon, madde kötüye kullanımı, cinsel yolla bulaşan hastalıklar,  kalp hastalığı, kronik akciğer hastalığı, diyabet... “

Çocukken başına ne geldi ki seni 50 yaşına gelince hastanelik etti arasındaki bağlantının verildiği paralel araştırma yayınlanması ile OÇY çalışması daha da önemli hale geldi. Stresin şiddeti ve kronik çocukluk çağı travması - düzenli tokat ya da yumruk yeme, sürekli küçümsenmek ve azarlanmak, babanın anneyi dövdüğünü izlemek gibi-  bir çocuğun gelişmekte olan beynine fiziksel zarar verecek hormonların salgılanmasına neden olur.

Büyük dişli saldırgan bir köpek tarafından kovalanırken, köşeye sıkıştırılıp kavga ettiğimizde ya da bir saldırgandan tehdidi altında kaçmaya çalışırken nefesimizin kesilmesi ve taş gibi kalmamız durumlarında kaçış, dövüş ya da donma hormonları çok iyi çalışırlar ve bizi hızlandırmaya yardımcı olurlar. Ancak, bu hormonların çok uzun süre çalışmasının zehirleyici etkileri olur.

Bu, Harvard Üniversitesi'nden sinirbilimci Martin Teicher ve çocuk doktoru Jack Shonkoff, Rockefeller Üniversitesi'nden sinirbilimci Bruce McEwen  ve Çocuk Travma Akademisi’nden çocuk doktoru Bruce Perry dahil olmak üzere bir grup sinirbilimci ve çocuk doktoru  tarafından belirlenmiştir .

Yakın zamanda Amerikan Life Radyo’da Ira Glass’ın ev sahipliği yaptığı programda San Francisco çocuk doktoru Nadine Burke Harris açıklamada bulundu. Eğer bir ormanda iseniz ve bir ayı görürseniz çok etkili dövüş ya da kaçma sistemleri vücudunuzu kaplar, adrenalin ve kortizol salgılayarak beynin düşünme bölümünü kapayarak seçenekleri değerlendirmenizi engeller. Bu bilgi ormanda bir ayıdan kaçma ihtiyacında olduğunuzda çok yardımcı. ‘ Eğer ayı her akşam yolunuza çıkıyorsa problem olur.’

Bir ayı her gün sizi tehdit ederse, acil müdahale sistemi  tekrar tekrar devreye girer . Her zaman ayıyla dövüşmek ya da uzağa kaçmak için hazır olursunuz. Ancak, beynin bir bölümü olan -prefrontal korteks- (cümle oluşturmaya/şemalamaya ya da matematik yapmamızı sağlayan bölüm) acil durumlarda (ayıdan kaçmak gibi) hesaplama yapmak yerine kilitlenir. 

Dört ya da daha fazla kategoride OÇY’si olan çocukların okul içinde öğrenme veya davranışsal problem geliştirmedeki farklılıkları OÇY’leri olmayan çocuklara göre 32 kat daha fazla.

OÇY çalışması, epidemiyolojisi ve beyin araştırmalarının buluşları bir arada değerlendirilince, göz ardı edilmesi çok zor olan bir konu ortaya çıkıyor.

Toksik stres içindeki çocuklar yaşamlarının çoğunu kavga, kaçış veya korku (donma) modunda  yaşarlar. Onlar dünyayı sürekli tehlike yeri olarak görür ve bu tehlikeye cevap verecek şekilde yaşarlar. Beyinleri stres hormonlarıyla doluyken uygun işleyemez ve öğrenmeye odaklanamazlar. Onlar okulda geride kalır ya da akranlarıyla sağlıklı ilişkiler kuramaz ya da yetişkinlere güvenmediklerinden öğretmenleri ve okul idaresiyle problem yaşarlar. Bazı çocuklar her üçünü de yaparlar. Umutsuzluk, suçluluk ve hayal kırıklığı içinde genellikle gıda, alkol, tütün, metamfetamin, uygunsuz seks, yüksek riskli sporlar yaparak ya da iş ve aşırı başarıda teselli bulurlar. 

Onlar bu başa çıkma yöntemlerini kabul eder ve problem olarak görmezler. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak depresyon, anksiyete, öfke, korku ve utançtan  kaçmak için çözüm olarak kullanırlar.

Anda'ya göre; bütün bunları, olumsuz çocukluk deneyimlerini önlemek aynı zamanda eğitim, ceza adaleti, sağlık, akıl/ruh sağlığı, halk sağlığı, işyeri sistemlerimizi değiştirmemiz gerektiği anlamına geliyor. Bu şekilde daha önce travma geçirmiş birini daha fazla travmatize etmeyiz. Gelişme sağlamayı, birini ya da diğerini yaparak ve sonra da umut ederek yapamayız.

Anda 'Dr. Putnam haklı- OÇY’ler manzarayı değiştirdi' diyor. Belki OÇY çalışması üzerine birçok yayın, manzara gerçeğini görmek için gözlerimizi açtı. "Halk sağlığı felaketine güçlü bir bakış OÇY'lerin önlenmesi ve tedavisine çağrıda bulunuyor" diyor ve ekliyor "Bu, geleneksel parçalanmış yaklaşımların yerini alacak bilgi ve kaynakların paylaşımını içeren eğitim, ceza adalet, sağlık, akıl/ruh sağlığı, halk sağlığı ve kurumsal sistemlerin entegrasyonunu gerektirir.”

Felitti ve Anda'yı tanıtan ve aynı zamanda OÇY araştırmasında çalışan epidemiyolojist Williamson "Bu sadece bir sosyal çalışmacının problemi değil. Bu sadece bir psikologun problemi değil. Bu sadece bir çocuk doktorunun problemi değil. Çocuk mahkemesi hakiminin problemi değil" diyor. Diğer bir deyişle bu herkesin problemi.

Bu yılın başlarında yayımlanan bir araştırmaya göre, travmatize çocukların ömürleri boyunca kötü muamele maliyeti 124.000.000.000 $. Araştırmacıların hesaplamaları sadece teyit edilmiş olan fiziksel, cinsel ve sözlü istismar ve ihmal vakalarına dayanmaktadır. Çocuk kötü muamele uzmanlarına göre bu gerçekte olanın sadece küçük bir yüzdesini oluşturmaktadır.

Çocuk başına hesaplama :

  • Çocukluk sağlık maliyetleri 32.648 $
  • Yetişkin tıbbi maliyetleri 10.530 $
  • Verimlilik kayıpları 144.360 $
  • Çocuk refah maliyetleri 7728 $
  • Ceza adaleti maliyetleri 6747 $

OÇY çalışmasının yaygınlaştırılması açısından yerel ve eyalet düzeyinde , önemli ölçüde  hareket oldu . Washington, eyaletin Aile Politikası Kurulu ile eyalet çapında bilgi dağıtılan 42 topluluktan oluşan bir ağ üzerinden bilgi dağıtarak  OÇY çalışması ve çocukların gelişmekte olan beyinleri üzerine yapılan araştırmaları kucaklayan  ilk eyalet olmuştur. Son üç yılda, 18 eyalet kendi OÇY anketlerini yapmış  ve CDC çalışması sonuçlarına benzer sonuçlar elde etmişlerdir.

Bazı şehirler - Philadelphia ve San Diego dahil – OÇY görev güçleri veya kılavuz ekipleri kurmuşlardır. Tek topluluk - Tarpon Springs , FL - kendisini bir travma bilgilendirme topluluğu olarak  ilan etmiştir. Travma bilgilendirme çalışmaları Avrupa, Asya, Orta ve Güney Amerika'da,  ABD ve Kanada'da artmaktadır. Uygulamalar okullarda, hapishanelerde, akıl/ruh sağlığı kliniklerinde ve hastanelerinde, birkaç pediatrik işyerinde, kriz anaokulları , yerel halk sağlığı bölümlerinde, evsizlerin barınaklarında  ve en az bir hastane acil odasında, madde kötüye kullanımı kliniklerinde, çocuk refahı hizmetlerinde, gençlik hizmetlerinde, aile içi şiddet sığınaklarında, yaşlılar için rehabilitasyon merkezlerinde, kız ve erkekler için konut tedavi merkezlerinde, ve mahkemelerde yapılmaktadır. 

Onlarca kuruluş, kurum ve topluğun içinde bu yeni yaklaşımın sonuçlarını şaşırtıcı olarak nitelemek az kalır. En ümitsiz kişilerin hayatları tersine döndü. Ebeveynler OÇY'lerini çocuklarına aktarmamakta kararlı olduklarını belirtmeye başladılar. Sosyal hizmetler ve adli ceza sağlık bakımı maliyetlerinde önemli azalmalar olmaya başladı.

 

Kaynak: Huffington Post 

             The Adverse Childhood Experiences Study – the Largest Public Health Study You     Never Heard, By Jane Ellen Stevens

             

 

Olumsuz Çocukluk Yaşantıları Sunum